Josette le Lieth Ravenclaw I. Sınıf
Mesaj Sayısı : 12 Kan Statüsü : Safkan Asası : Dikenli Defne - Veela Saçı - 11.5 İnç - Yarı Bükülür Hayvanı : Kedi ~ Rora Rp Yaşı : 11 Taraf : Dark Side Rp Partneri : Şuan yok O.o Kayıt tarihi : 03/09/08
| Konu: Josette le Lieth Salı Eyl. 09, 2008 3:54 pm | |
| Karakterin;
Adı: Josette Soyadı: le Lieth Kan Statüsü: Safkan
Fiziksel Portresi: [Daha sonra eklenecek.]
Kişiliği: İnsanlar üzerinde ilk bakışta olumlu bir etki yaratsa da kendi hakkında düşünülenleri çabucak değiştirebilecek bir yapısı vardır. Görünüşünün sevimliliğinin aksine sert ve kendinden emin davranışları etkileyici bir zıtlık taşır. Küçüklüğünden beri hırçın, asi ve dengesiz tavırlarıyla dikkat çekmiştir. Agresifliğinin ardındaki asilce davranışları kendine oldukça gizemli bir hava katmaktadır. Güven sorunu olduğu için arkadaş seçiminde dikkatlidir ve bu yüzden fazla arkadaş edinememiştir. Gülümsediği pek sık görünmez, gülümsediğinde ise gerçekten büyüleyici bir hava verir. Gerekli gereksiz konuşma adeti yoktur, sırlarını ve yaşadıklarını kendi içinde saklamayı tercih eder. Kin tutmaz, nefretini hiç kimsenin hak etmediğini düşünür. Kendinden başkasını fazla önemsemez, canını tehlikeye atacak kadar cesur değildir. Zekidir ve zekasını kendi çıkarları doğrultusunda kullanır. Hafızası kuvvetlidir, çok önceden söylenmiş sözleri bile unutmaz. Duygularını dışarıya belli etmez, bunun zayıflık olduğunu düşünür. Soğuk davranışları ve umursamaz tavırlarıyla insanları kolaylıkla bezdirebilir. Sıkıştırıldığında hiç çekinmeden yalan söyleyip rol yapabilir. Söylenen lafın altında kalmaz, her söze verecek cevabı daima vardır. Ön yargılı yaklaşımı nedeniyle dış görünüşe önem verir. Septisisttir, kanıtlanmamış gerçeklere inanmaz ve mutlak'a ulaşılmayacağını savunur. Çok çabuk sinirlendiği gibi kolay da sakinleşir. İnatçıdır, bir karar aldı mı vazgeçiremezsiniz. Hırslı bir yapısı yoktur, kendinden başkasını takmadığı gibi başkalarıyla da yarış içinde olmaz; zaten kendini hep en üstte görür.
Ailesi ve Geçmişi: [Daha sonra eklenecek.]
Örnek Rp'si:
Gözlerinin buğulanmasına engel olamayarak yürüyordu küçük Lecta. Aklına büyükannesiyle yaşadıkları geldikçe bazen böyle duygusallaşır, yalnız kalma ihtiyacı duyardı. Annesi öldükten beri değişken kişiliğinin düzelme aşamalarını tekrar edip duruyordu hayatı. Babası ilgisini ondan eksik etmese de içinde hep bir anne özlemi vardı ve annesinin yerine büyükannesini koymayı denemişti. Babası büyükannesinden hoşlanmasa da onun yanına taşındığı zaman sesini çıkarmamıştı. Daha sonraları küçük kızın büyükanneden etkileneceğini anlayınca kızı yaşlı kadının yanından alabilmek için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Başardığında ise Mstislava çoktan kendi kabuğuna çekilmişti. Üzerindeki Melankolik hava sadece yalnız olduğu zamanlar kendini fark ettirirdi. Arkadaşlarının yanında içinde her zaman heyecanlı, yaramaz ve şımarık hisler uyanırdı. Etrafı karıştırmayı ister, safkan olmayanlarla dalga geçmeye bayılırdı. Ama şimdi yanında arkadaşları yoktu. Ve başlayacağı okulda da olmayacaklardı. Onları yaz tatilinde görebilecek, diğer zamanlarda hep uzak olacaklardı. Acaba buna dayanabilecek miydi küçük kız? Onbir yaşında bir çocuğun yaşaması gerekenden fazla şeyler yaşasa da kendini arkadaşlarıyla aynı kaderi paylşıyormuş gibi hissediyordu. En azından öyle hissetmeye çalışıyordu. Göl kenarına vardığında durduğu tepede bir süre haraketsiz kalıp manzarayı seyretti. Bugün durgun olan göl masmavi ve çok güzel görünüyordu. Mstislava kendini bazen bu derin sulara bırakmak isterdi bir daha çıkmazcasına. İçindeki bu istek bir intihar girişimi isteği olmasa da onun karşı koymakta zorlandığı duygulardan biriydi. Annesinin kendini öldürdüğü evde bu gölün bir portresi vardı. Annesi öldüğünde resmin üzeri kanla kaplanmıştı. Lecta bu resmi hala saklıyordu, babasının bulması da imkansızdı. Eğer bulursa olacakları is düşünmek istemiyordu. Ağır adımlarla tepeden aşağıya doğru inerken başını öne eğmişti. Şimdi uzun kızıl saçları gözlerinin önüne düşüp yüzünde bir gölge yapıyorlardı. İçindeki sıkıntı yavaşça dağılmaya başlamıştı. Üzerindeki bu havanın geçeceğini biliyordu zaten Lecta. Yine de dudaklarından Latince bir duanın dökülmesini engelleyememişti. * O Mater Luna, Regina nocias, adiuvo me nunc* Ayın tanrıçasından yardım isterken göle yaklaşmıştı. Adımlarını iyice yavaşlattıktan bir süre sonra durup çimenlerin üzerine çömeldi. Etrafındaki sessizlik onu derinden etkiliyordu. Göl kenarındaki birkaç kişi merakla gizemli küçük kıza bakarken küçük kızda aslında yavaşça onları süzüyordu. Aslında gölde o insanlar da olmasa Lecta için daha iyi olurdu. Bakışları yeniden göle odaklanırken düşünceleri arasından çıkan büyükannesi yerini öğrettiği Latince dualara bırakmıştı. Babası o dualara gerçek dışı dese de Mstislava inanıyordu. Büyükannesinin dediği gibi kendisi bir şey için seçilmişti, bir büyücüydü! Mugglerın basit yaşamını hiçe sayan büyünün güzellikleri arasında bir büyücü olarak doğmuştu Lecta. Safkanlar soylarının değerini bilmeseler de kendisi çok iyi biliyordu. Büyücülerden haberi olmayan o kadar çok insan vardı ki. Onlardan biri olmayı istemediğinden kendini büyükannesinin de dediği gibi seçilmiş olarak görüyordu. Büyücülerin soyu ne kadar derinlere inerse insin belli bir zaman sonra donuyorlardı. Ama insanların tarihini kesin olarak belirlemek zordu. Düşüncelerini dağıtmaya uğraşırken saçlarını kulaklarının arkasına doğru ittikten sonra başını gökyüzüne kaldırmıştı aniden. Şimdi açık havanın üzerinde bir ay düşünüyordu. Annesi tarihini hatırlayamadığı bir gece dolunay zamanında kendini öldürmüştü. Mstislava annesini kanlar içinde gördüğünde o güne kadar hiç atmadığı bir ses çıkarmıştı ağzından, çığlık atmıştı… Babası kızının çığlığını duyunca odaya koşmuş ve eşini yerde kızını da eşinin yanında bulmuştu. Mstislava’nın annesi Jacquil’in gözlerindeki boşluk odadaki iki kişinin de donup kalmasına neden olmuştu. Kadının yüzünde sanki büyük bir yükten kurtulmuş gibi bir rahatlama ifadesi varken gözleriyse sanki hiçliğe bakıyor gibiydi. Bir sene boyunca bu görüntü aile fertlerinin kabuslarına karışmıştı. Küçük kız ise büyükannesi tarafından evden uzaklaştırılmıştı. Eski anılarının içinde kaybolmak istemeyen Mstislava gözlerini iri iri açıp birkaç saniye öyle kaldı. Sonra başını hafifçe sallayıp gülümsedi. Artık anılarının onun için önemi azdı; zamanı geriye çevirmek, yaşananları değiştirmek imkansızdı. Şimdi sadece bulunduğu zamana ve geleceğe bakmalıydı. Okulda sandığı kadar kötü olmayabilirdi. Belki de tahmin ettiğinden daha çabuk arkadaş çevresi edinebilir, onlarla eğlenebilirdi.
' Élégante un la apparition.. N'est-ce pas ?’ Yanından gelen sesle beraber irkilen Mstislava başını sesin geldiği tarafa doğru çevirdi. Aynı anda yüzünde beliren şaşkın ifade duygularını anlatmaya yetmiş olmalıydı. ‘Salve!' Bağırarak söylediği bu sözlerle birlikte arkadaşının boynuna sarılmıştı Lecta. Aynı okula gideceği tek kız şuanda yanında duruyordu. Bir sene önce tanışmışlardı Janin’le. Başta birbirlerinden hoşlanmasalar da git gide ısınmışlardı karakterlerine. Kızın gülümsemesine karşılık vererek yüzündeki tebessümü belirginleştirdi. Şimdi az önceki soğukluğu gitmişti, içinde bir arkadaşı görme sevinciyle oluşan değişik bir heyecan duygusu vardı. Janin’i yavaşça süzerken sarı saçlarına her zaman olduğu gibi kıskanarak baktı. Küçüklüğünden beri sarı kıvırcık saçları olmasını istese de saçları kızılımsı kahverengi ve dalgalıydı. Saç konusunda istediği özellikleri taşıyan her arkadaşını kıskanırdı. Janin havaya uygun yarım kollu bir body giymişti. Altına giydiği rahat eşofman Lecta’nın hoşuna gitmese de bunu bakışlarından belli etmemeyi tercih etmişti. Gözleri arkadaşını incelemeyi bıraktığında yeniden göle doğru kaymıştı. Bu karşılaşmadan mutlu olmuş gibi görünse de anılarıyla geçirmiş olduğu dakikalar kendini hala rahatsız ediyordu. Janin’in ruh halindeki sıkıntıyı çoktan fark ettiğini bilse de bu konuda konuşmamaya kararlıydı. Kendi dertleriyle başkalarını sıkmak istemiyordu. Toparlanmaya çalışarak hareketlenmeye başlayan gölü izlerken aralarındaki sessizliğin büyüdüğünü fark etti. Daha yeni yan yana gelmişlerdi ama konuşacak bir şey bulamıyorlardı. Birkaç dakika daha sessiz kalan Lecta sonunda dayanamayıp arkadaşına dönmüştü. ‘Carus, rahat ol biraz. Bir mezarlıkta değilsin benim yanımdasın. Kendi ruh halimle seni de boğduysam özür dilerim.’ Janin’in sıkıntıyla kısılmış mavi gözleri Mstis’in sesini duyunca yavaş yavaş büyümüştü. Uzun zamandır görmediği arkadaşına sıcak davranmaya çalışıyordu bu özelliklerine ters olsa bile. Ortamı yumuşatmak için söylediği cümlelere bir cevap beklerken yavaşça uzanmıştı çimenlere. Gölü izlemekten bıkan gözleri şimdi bir şey arıyormuşçasına gökyüzünü inceliyordu. Bir zamanlar babasıyla beraber izlediği gökyüzü şimdi sadece kendisinin ve Janin’in üzerindeydi. Babası malikanelerinde uzun zamandır yaptığı gibi ifadesizce bir koltukta oturuyor olmalıydı. Annesinin ölümünden sonra aile karanlığa gömülmüştü, bir daha çıkamamak üzere… Aklına gelen babasının ne yaptığını umursamasa da birden ona takılıp kalmıştı işte. Neden son birkaç gündür anılarıyla yaşamak zorunda kaldığını bilmiyordu, aklına geldikçe onların arasında kaybolup gidiyordu. Ama şimdi sadece Janin’e odaklansa iyi olurdu. Belki de kız kendine cevap vermişti ama duymamıştı. Başını biraz tedirgince arkadaşına çevirirken yüzünü görmeye çalışıyordu. | |
|
Misafir Misafir
| Konu: Geri: Josette le Lieth Salı Eyl. 09, 2008 4:06 pm | |
| |
|