Adı: Jack
Soyadı: Silvergrowl
Kan statüsü:Safkan
Fiziksel portresi: Jack ailesinin her zaman en uslu görünümünde ancak hoş görülür yaramazlıkları olan siyahlar giyen meleği olmuştur. Giderek koyulaşan sarı saçlarını yüzüne düşürmesi ile kendine has bir havası olduğunun kabartısı ile sosyopatlıkpotansiyeli gösteren Jack, 11 yaşının onu yeni karşılayan ergenliği ile boy atma dönemindedir. Şimdilerde boyu akranları ile ortalama seviyelerde olsa da birkaç yıl içerisinde babası gibi uzun bir delikanlı olacağı aşikardır.
Kişiliği: Safkan ve burjuvanın en üst seviyelerinde gezinen bir ailenin yıllardır şımartılarak ve üzerine büyük gelecek planları kurularak yetiştirilen Jack, daha küçük bir yaşta olmasına rağmen ailesinin ona bakışının artık ne türlü yönlere çevirildiğini anlayabiliyordu. Kendisi, büyücü kanları ve yıllardır nesilden nesile aktarılan yetenekleri ile her daim böbürlenen ailesinden biraz da olsa uzaklaşmak niyetine yatılı bir okula gönderilecek olmasına hiç karşı çıkmamıştı. Yine de içten içe gideceği okulun bir muggle okulu olması da gizli bir isteğiydi ve bu arzusunun hiçbir zaman yerine getirilemeyeceğini biliyordu.
Bir kralı her zaman memnun etmek istercesine bu yaşa kadar içinde kontrol edemeden büyüttüğü hırsı ailesi tarafından daha da çığırından çıkmış, en sonunda Jack’i her alanda her zaman bir yarış içerisindeymiş gibi dünyaya bakmasına sebep olmuştur. İçinde bambaşka bir dünyanın hayallerinde olsa da Jack’in gözleri herkesten oldukça farklı bir açıdan bakmaktaydı ve bazen hırsın rengi kırmızıyı görse de sadece, onun da kıskançlığın rengi yeşili gördüğü zamanlar oluyordu. Kendini bir şeyde en iyi yapana dek çalışması ve bu çalışmasından hiçbir zaman pes etmemesi önceleri sadece ailesini tatmin etmek içindi, ancak daha sonraları Jack hırsın, direcin ve bunların getirilerinin ve ödüllerinin tadına varınca artık dünyanın kendi arzuları etrafında dönmesinin aslında onun elinde olduğunun bilincine vardı. Şimdilerde artık kendisinden oldukça yeteneksiz ve cahil gördüğü ailesinden uzaklaşıp, kendi hayatının tüm kontrolünü eline almayı beklediği Hogwarts eğitim yılının başlamasını bekliyor.
Örnek RP:
Pekala! Dön arkanı ve kaç, tıpkı bir tavuk gibi kaç!
Babasının gürleyen sesi Jack’i korkutmamıştı ancak kullandığı kelimeler onu deliye döndürmüştü. Eli ahşap tırabzanın üzerinde birkaç saniye öylece merdivenin ilk basamağında bekledi. Gözlerini kapatmış öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu. Yüzünün öfkeden kızardığını hissettiği sıcaklıktan anlamıştı. Gözlerini açtı ve simültane bir şekilde babasına döndü. Vücudu bir anda ter içinde kalmıştı. İşaret parmağını babasının gözüne sokarcasına uzattığında elinin titremesini kontrol altına alamadığını gördü. Yine de buna pek aldırış etmedi. Söyleyeceklerini şimdiye kadar koruduğu saygı seviyesinden çıkmayacak terbiyesizlikte ayarlamaya çalışıyordu kafasından ama iç sesi ona sadece söyleyeni, söylenen kadar utandıracak küfürler öneriyordu. Yutkunmaya çalıştı ama ağzı kupkuruydu. Eli havada babasına doğru bir adım attı. Babası hala kızgındı ancak Jack onun gözlerinde beliren korkuyu görebiliyordu. Bu ona biraz daha güç verdi.
Korkaklık, senin gibi sadece konuşan ancak hiçbir harekette bulunmayanlar için kullanılır babacığım, ben söylediklerimin hepsini harfiyen yerine getireceğim ancak sen bunları göremiyor olacaksın çünkü senden millerce uzakta gerçek manada yaşıyor olacağım! dedi dişlerini cümlenin sonunda iyice sıkarak. Neredeyse tüm kelimelerinde bir küfür vurgusu vardı ve babası da bunları göremeyecek kadar saf değildi. Yüzündeki kızgınlık ifadesi kaşları daha da sert çatılınca daha da belirginleşmişti. Jack ise sanki kendini rahat bıraksa bayılacak gibiydi. Düşünceleri içerisinde birikmekte olan siniri tüm vücuduna yayılıyordu ve kan dolaşımının, kalp atışının ve hatta nefesinin hızlanması da bunun dışarıdan da kolayca anlaşılabilmesini sağlıyordu. Babası Jack’in sözlerinden sonra ona doğru ilerledi. Karşısında sıradan biri duruyor olsaydı geriye doğru tek hamlede kaçardı ancak Jack sabit durdu ve babası buna şaşırdığını belli etmeyecek şekilde durdu. Aralarındaki mesafe giderek kapanmıştı ve birazdan burunları birbirlerine değse bir sonraki karede yumrukları birbirine değecek gibiydi. Sanki oğluna kimseye belli etmeden tavsiye veriyormuş gibi kısık bir ses tonu ile babası ; Kendini babana ve ailenin geri kalan tüm üyelerine karşı çıkarak çok cesur sayıyorsun, sevdiğini sandığın o değersiz kadını yanına koyup, her şeyden vazgeçip sözde hayat dediğin sefilliğe adım atarak dünyaya yararlı olduğunu sanıyorsun ama sen herkese bir şeyler göstermeye çalışırken hiçbir şey görmeyensin! Hatalarını affetmek baban olarak görevim ancak bu bir hata değil çünkü uyarıldın defalarca. Bu yüzden hiçbir zaman affedilmeyeceksin! dedi ve geriye doğru bir adım attı. Jack kenarda hala yarı baygın, yarı ağlamaklı oturmakta olan ve artık onlara durmalarını söylemekten sesi kısılmış annesine baktı. Kadın bitap haldeydi ancak Jack içinde hiçbir üzüntü, acıma beslemiyordu. Bu ona en büyük işaretti. Babasına tekrar kızgın bakışlarla döndüğünde ağzından çıkacak kelimeleri hiç umursamadı. Senin gibi aşağılık, pis bir heriften af dilemeye gelmem de zaten. gözlerinden alevler çıkacak gibiydi.
Bir hışımla arkasına döndü ve geriye hiç bakmadan merdivenlerden hızla yukarı çıktı. Odasının kapısının arkasında hazır bekleyen küçük bir bavulu vardı. İçine daha önceden tıktığı birkaç kitabı ve eskilerinden kalma, manevi değeri olan ıvır zıvır vardı. Onu kaptığı gibi tekrar merdivenlere yöneldi. O sırada annesinin çığlığı ile o yöne bakmak zorunda kaldı. Babası kıpkırmızı bir suratla yere yığılmıştı ve birkaç dakika öncesinde zaten ruhunu teslim etmeye hazır annesi başında panik halindeydi. Merdivenlerden inerken adımları yavaştı. Bir yandan da böylesi bir olay karşısında ne yapması gerektiği düşüncesi ile boğuşuyordu. Papatya falı gibi her basamakta bir seçenek sundu kendine. Yardım et… Yardım etme… Yardım et… Yardım etme…Yardım et adımları son basamaktaydı. Bir sonraki adımı zemindi ve bu sefer içinden değil gayet sesli bir şekilde söylendi. Şu işe bak! Yardım etme çıktı… Zaten etmeyecektim. Kapıya doğru yöneldiğinde annesinin arkasından onun adını haykırmasına aldırış etmedi. Kapının koluna elini uzattığı andan itibaren kendi özgürlüğünü hissetmeye başlamıştı. Hızla kapıyı açtı ve çıktığı an hissettiği özgürlüğünün rüzgarı ile arkasından kapatmayı düşünmedi bile. Adımını dışarı attığı an kapıdan çıktığına kadar her şeyi unutmuştu. Artık aklında olan tek şey birkaç gün içerisinde hayatının geri kalanını birlikte geçireceği karısıydı. Onun güzelliği ile gücünü tazeledi ve onun gülümsemesine konduracağı öpücüğünün hayali ile yeni hayatında kendi hızına hız kattı.
(Başka bir karakterimin RP’idir. İsimler hakkında ufak düzenlemeler ile buraya getirdim.)